Göstergebilime Giriş içeriğini buradan dinleyebilirsiniz.
İçerik Özeti
Göstergebilim’in temel kavramlarını ve anlatı metinlerini incelemeyi sağlayacak temel araçlarını da barındıran bu içerik, Hilmi Uçan’ın Yazınsal Eleştiri ve Göstergebilim kitabının kuramsal bölümünden hareketle özetlemeli bir yaklaşımla oluşturulmuştur. Detaylı bilgi edinmek için söz konusu kitaptaki inceleme ve uygulama örneklerine bakabilirsiniz.
Yunanca’daki semeion sözcüğünün türemesiyle bugün semiyotik ya da semiyoloji adlarıyla da anılan göstergebilim, kendi içinde çok fazla terim barındıran ve insana ilişkin her şeyi anlamlama süreçlerimizi betimleyen bir bilim dalıdır. Göstergebilim disiplinlerin birbirine temas etmesiyle oluşmuş yeni bir bilim dalı olmasına rağmen hacimli bir birikime sahiptir. ABD’de Charles Sanders Pierce önderliğinde, Avrupa’da ise Algidras Julien Greimas’ın önderliğinde sadeleştirilmiş ve bir çözümleme yöntemi olarak yaygınlaşmıştır.
Bu içerik, Greimas’ın düşüncelerinden hareketle dil ve anlatı metinerini önceleyen bir ders notu görünümündedir. Açıklayıcı olmasıyla kavramların tanımı yapılsa da kafa karıştıran terimler için metnin o bölümünde durarak bir internet taraması yapmak ya da önerilen kitaplar bölümünde yer verdiğimiz kitaplardan yararlanıp metne öyle devam etmek yerinde olacaktır. Şimdi içeriğimize başlayalım ve göstergebilimin tarihsel gelişimine bakalım.
Göstergebilimin Tarihsel Gelişimi
Edebiyata ilk sistemli bakış açısını getiren diğer sanat dallarında da olduğu gibi Aristo’dur. Bilindiği üzere Aristo’ya göre sanat bir taklittir. Bu nedenle doğayı yansıtan bir ayna görevi görür. Yapabileceği en üst düzey etkinlik olabilir olanı anlatmaktır. Stendhal de Aristo’ya koşut olarak “Roman, bir yol boyunca gezdirilen aynadır.”[1] der. Klasik diyebileceğimiz bu bakış açısına göre sanat yapıtlarının belli başlı kuralları vardır ve bu kurallara uyan yapıtlar iyi, uymayanlar kötü olarak nitelendirilir.
İlk eleştiri yöntemleri, bu düşünceler etrafında biçimlenmiş ve yazar bilge bir efsaneye dönüşmüştür. Bu görüşe katılmayanlarsa yazarı kullanarak öznel yargıları doğrultusunda metne yaklaşmış ve okur olarak metinde kendi doğrularını aramaktan ileri gidememişlerdir.
Büyük dönüşüm Mallarme ile başlamıştır. Mallarme’ye kadar önemli olan metnin içeriğiyken Mallerme ilk defa dikkatleri metnin yazılışı üzerine çekmiş ve dili bir araç olarak değil bir amaç olarak ele almıştır.
Tarihe bakarsak insanın anlamak ve anlatmak konusunda doğal bir itki duyduğunu görürüz. Dolayısıyla bu kuramların ve eleştiri yöntemlerinin ortaya çıkışı da daha iyi anlatmak ve daha iyi anlamak çabasından kaynaklanmaktadır. Şimdi bu çabanın sonucu olarak ortaya çıkmış Göstergebilim’i daha iyi anlamak için onun oluşmasına zemin hazırlayan edebiyat eleştirisinin tarihine kısaca değinelim.
1. Saint-Beuve ve Yazınsal Eleştiri
Saint-Beuve eleştirisi, 19. yüzyılda ortaya çıkan, metinden ziyade onu kaleme alan yazarı araştıran ve metni yazarın yaşamıyla, görüşleriyle anlamlamaya çalışan bir eleştiri yöntemidir. Günümüzde de etkilerini sürdüren bu yöntem metni değil de yazarın yaşam öyküsünü öncelediği için çokça eleştirilmiştir.
2. H. Taine ve Yazınsal Eleştiri
Taine, yazınsal bir yapıtı değerlendirirken üç temel ögeye yaslanır. Bunlar: Irk, ortam ve dönemdir. Taine’in eleştiri yöntemi neden-sonuca dayalı bilimsel bakış açısını edebiyata getirmesiyle önemlidir. Ancak ırkından ya da yaşadığı dönemden ayrışan ve nitelikli yapıtlar ortaya koyan yazarları düşündüğümüzde bu bakış açısının da metni derinlikli bir biçimle anlamak için yetersiz kaldığı görülmektedir.
3. G. Lanson ve Yazınsal Eleştiri
Edebiyatın insanı duyarlı kılmak amacıyla yapıldığını savunan Lanson, edebiyat tarihi biliminin kurucularından biridir. Lanson, bir edebi metni anlamak için yazarın yaşamı, metnin üretildiği dönem ve bunun gibi metin dışı bilgiler de dahil olmak üzere her bilgi kırıntısının peşine düşülmesi gerektiğini belirtir.
Yani Lansoncular, Saint-Beuve gibi yazarın yaşam öyküsüne, H. Taine gibi ırka, ortama ve döneme de önem verir ancak bütün bunları derinleştirir, yazarın önceki yapıtlarına da bakar ve belki yazarla aynı dönemde yaşamış başka bir yazarın anı kitabını bile bir veri kaynağı olarak görüp inceleyebilir. Ancak bu yöntem de metnin dışına çok çıktığı için eleştirilmektedir.
4. Yeni Eleştiri
Birinci ve ikinci dünya savaşı arasında acıyla yıkanmış, hem manevi hem maddi açıdan yönünü kaybetmiş bir insanlık vardır. Edebiyat da bundan etkilenir ve o güne kadarki bütün yıkılmaz kurallar temelinden sarsılır. İkinci dünya savaşından sonra ise edebiyat insanlığa yeni bir yaşama yöntemi önerir, yaşanan acının estetik bir biçimde dışa vurulmasını sağlar ve bir noktada insanlığı teselli eden, umut veren bir rol üstlenir.
Böyle bir dönemde Valery ve Gide eleştirinin işinin metinle olduğunu söyler. Yazarla, metnin ortaya koyulduğu dönemle ilgilenmez ve doğrudan metinle uğraşır. Bu dönemde yapıtı kendi içinde kendisiyle çözümleyen Gerard Genette ve metinlerarasılığın da kurucusu olan Julia Kristeva gibi göstergebilimi sistemli bir çözümleme aracı olarak kullanan bilim insanları gelir. A.J. Greimas ise bu aracı geliştirir ve bir metnin göstergebilim ile nasıl baştan aşağı yorumlanacağını ve anlamlandırılacağını ortaya koyar.
Göstergebilimin Ortaya Çıkışı
F. de Saussure, 20. yüzyılda Genel Dil Bilim Dersleri adlı yapıtında dili bir göstergeler sistemi olarak tanımlamış ve dili bir bilim dalı adayı haline getirmiştir. İnceleme nesnesi ile inceleme aracı aynı olan bu benzersiz bilim dalını açıklarken dilin işlevlerinden de söz etmiş ve göstergebilimin ilk tanımını da gene kendisi şu biçimde ortaya koymuştur:
“Toplumsal yaşamın ortasında göstergelerin yaşamını inceleyen bir bilim.”[2]
Dilbilime göre yazar metni bir dilin kod sistemiyle oluşturmakta o dili bilenler de o kodu çözme yeterliğine sahip oldukları için metnin kodunu çözerek anlamaktadırlar. Ancak bu kod çözme işi dikkatle yapılmalıdır çünkü yapıttaki dile ilişkin her küçük ayrıntı okuru metnin ana izleğine götüren birer yapı taşıdır. Eğer okuma sürecinde bu ayrıntılara dikkat edilmezse okuduğumuz metnin bize bir şey mi dikte ettiğini yoksa bir anlatı mı aktardığını anlamamız olanaksız olur.
A.J. Greimas, kod çözerek anlamlama işini göstergebilimin araçlarından yararlanarak betimlemiş ve metni olabildiğince nesnel ölçütlere dayanarak yorumlamamızı sağlamıştır. Buradaki nesnellik elbette edebi metnin üzerinde bir turnusol kâğıdı görevi gören keskin bir nesnellik değildir. Sanatın çok anlamlılığı bir köşeye bırakılmamıştır. Ancak Greimas’ın yöntemi metin anlamlama sürecini betimlemek ve eleştiriyi bilimsel temeller üzerine oturtmak için elimizdeki az bulunur yollardan biridir. Şimdi göstergebilimle bir metin çözümlemesi yapabilmek için gerekenleri inceleyelim.
Metin Çözümlemesi
Göstergebilimin metni metninden hareketle çözümler. Bunun için de metnin görünümlerine, sapmalarına ve metinlerarası ilişkilerine başvurur.
1. Metnin Görünümleri
a.Kılgısal (Pragmatik) Görünüm
Metnin hangi amaçla üretildiği üzerinde durur. Bu amacın metni anlamlamak açısından da yararlı olacağını düşünür. Metnin kılgısal görünümünü ortaya koymak için yazarın anlatıyı aktarmakta kullandığı bakış açısını da belirlemek gerekir. Yazar bir metinde anlatısını aktarmak için üç odaklayım türü kullanabilir.
– Sıfır Odaklayım
Sıfır odaklayım, metni üreten yazarın anlattığı öyküdeki her şeyi bildiği adeta bir Tanrı gibi her şeyi görüp değiştirebildiği bir anlatıcı bakış açısıdır.
– İç Odaklayım
Yazarın, anlatısındaki her şeyi bildiği ancak bu bilişin kahramanın bilişiyle sınırlı olduğu bir anlatım bakış açısıdır. Yani anlatıcı kahramanın aklından geçenleri, düşündüklerini bilir ama diğer karakterlerin kimsenin nüfuz edemediği derinlikli duygu ve düşünceleri hakkında bilgi sahibi değildir.
– Dış Odaklayım
Yazarın bir gözlemci gibi yalnızca olayları anlattığı, kendi yorumunu işin içine katmadığı neredeyse nesnel sayılabilecek bir anlatım bakış açısıdır.
b. İzleksel Görünüm
Metnin konusunu ortaya çıkaran görünümü ifade eder. Metnin konusunu ortaya çıkarmak için anlatının geçtiği yer, zaman, karakterler ve onların davranışları büyük ipuçları taşırlar. İzleksel görünümde metindeki birçok konu ortaya çıktıktan sonra metnin ana konusu belirlenir ve metnin ana izleği olarak adlandırılır.
c. Anlamsal Görünüm
Metnin bağlamdan hareketle nasıl anlamlanması gerektiğini ortaya koyar. Anlamsal görünüme bakarken düşüncenin yönünü değiştiren ifadeler, ironiler vb. göstergelere özen göstermek gerekir.
2. Sapmalar
Edebi metinle edebi olmayan metni ayıran temel şey edebi metnin gündelik metinden farklı bir okuma olanağı sunmasıdır. Sapma edebi metni gündelik dilden ayırır. Söz gelimi Kafka, Dönüşüm romanında aslında bir böceğin öyküsünü anlatır. Ancak burada böcek dilsel bir sapmaya uğrayarak toplumdışılığı simgelemektedir ve okur bu bilgi doğrultusunda okuma yapar.
3. Metinlerarasılık
Daha önce Maiotik’te Metindilbilime Giriş başlığında da yazdık. Her metin kendinden öncekileri anıştırır. Aslında insanlık ilk metinlerden beri aynı şeyleri anlatmakta ve yazmaktadır. İhanet, aşk, tutku, hırs… Yalnızca bunları anlatma biçimleri ve düzenlenişleri değişmektedir. Bu nedenle her metin birbirini anıştırır. Julia Kristeva metinlerarasılığı “Metinlerarası bir metin önceki bir metnin yinelenmesi değil, sonsuz bir süreç, metinsel bir devinimdir.” [3]biçiminde tanımlamıştır.
Metinlerarası bir metin hem yeni yazılacak metinlere kaynak oluşturabilecek nitelikte hem de önceki metinlere gönderimde bulunacak özellikler taşımalıdır. Ancak anlaşılacağı üzere metinlerarasılık kuramsal olarak incelemesi hayli zor bir alandır. Çünkü bir metnin metinlerarasılığı o metni okuyan okurun okuma deneyimiyle ve entelektüel seviyesiyle doğrudan ilgilidir. Öyle ki Jorge Luis Borges gibi kimi yazarları okuyup anlayabilmek için ciddi bir metin birikimine sahip olmak ve önceki metinlerle bağlantı kurabilmek gerekir. Bu nedenle nesnel bir metinlerarası çözümleme yöntemi oluşturmak zorlu bir iştir.
Göstergebilim
Saussure’ün Genel Dilbilim Dersleri’nde göstergebilimin tanımını ortaya koymasının ardından Rus biçimcilerden V. Propp, Rus masalları üzerinde yaptığı bir araştırmada aslında bu masalların aynı sistemle ilerlediğini yalnızca karakterlerin, yerlerin bu yer ve karakterlerin işlevlerinin değiştiğini belirlemiştir. Bu önemli adımın ardından da A.J. Greimas gelerek La Semantique Structale adlı yapıtıyla metnin kendi içindeki işleyişini ortaya koymuş ve anlamlama işini betimleyen bir yöntem geliştirmiştir. Göstergebilim Greimas’ın bu çözümleme önerisiyle birlikte dünyada tanınmış ve popülerleşmeye başlamıştır.
Greimas’ın geliştirdiği çözümleme yöntemi yalnızca yazılı metinler üzerinde değil, resim, fotoğraf, sinema gibi sanatların ardından medya ve eğitim gibi alanlarda da kullanılmaya başladı. Metin kavramının gün geçtikçe genişleyen çehresi göstergebilim çözümlemesini birçok alanda kullanılabilir duruma getirdi. Şimdi bir göstergebilim çözümlemesi yapabilmemiz için öğrenmemiz gereken temel kavramlara bakalım.
1. Temel Kavramlar
a. Kurgu ve Anlatı
Kurgu ve anlatı kavramları birbirlerinden farklı kavramlardır. Kurgu bir öykünün kronolojik ve anlamsal düzenlenişini ifade eder. Anlatı ise bu kurgunun bir anlatıcı aracılığıyla anlatılması sonucu oluşur.
b. Sözcelem ve Sözce
Sözce aslında cümleye benzer ancak cümleden farklı olarak bir yargı bildirme zorunluğu yoktur. Anlam taşıyan küçük bir birim de bağlama bağlı olarak bir sözce olarak adlandırılabilir. O kadar ki bazen “Yarın eve gidelim mi?” tümcesine yanıt olarak ortaya çıkan “Kapı?” sözü ya da sessizlik bile anlam taşıdığı için sözce olarak adlandırılabilir. Bu sözceleri oluşturma işine de sözcelem denir.
Yani sözceleme yazıyı yazmaksa ortaya çıkan sözce de metindir. Sözce, sözcelem sonunda ortaya çıkan bir üründür.
c. Söylem ve Öyküleme
Söylem ile öyküleme arasındaki en temel farklılık şudur. Söylemde söz konusu yazar ve o yazarın kurduğu metinken; öykülemede yazar, yazarın seçtiği anlatıcı ve oluşan metin söz konusudur.
d. Anlatı Sözcesi
Anlatı sözcesini anlayabilmek için eyleyen sözcüğünün anlamını bilmek gerekir. A. J. Greimas’a göre:
Eyleyen “bir eylemi yapan ya da maruz kalan kişidir.”[4]
Anlatı sözcesi en az iki eyleyen gerektirir. Bu eyleyenler bir özne ve nesne, iki özne, iki nesne vb. biçimlerde ortaya çıkabilir. Greimas en az iki eyleyenle kurulan bu anlatı sözcelerini durum sözcesi ve edim sözcesi olarak ikiye ayırmıştır.
“Bu elbise ona iyi gidiyor.” tümcesi durağan bir eylemi ortaya koyduğu için durum sözcesi.
“Bu çocuk okula gidiyor.” tümcesi ise hareketli bir eylemi ortaya koyduğu için edim sözcesi.
e. Yazar ve Anlatıcı
Yazar ve anlatıcı çağdaş dilbilime ve göstergebilime göre farklı kavramlardır. Yazar seçtiği anlatıcıyla kendini metnin dışına atar ve metni ön plana çıkarır. Roland Barthes yazarın ölümünden söz ederken okurların artık kendini yazarla özdeşleştirmemesi, yalnızca metne odaklanması gerektiğini belirtir çünkü yazarla özdeşleşen okur, yazarın dediklerine katılır ve düşünme sorumluluğunu üstlenmez. Ancak anlatıcının yazarın kurduğu bir üst kimlik olduğunun bilincinde olan okur, okuduğu metni anlayabilmek için büyük bir araç edinir. Bu nedenle yazarın bilgelik konumundan sıyrılması ve okuduğunu anlama başarımının artması için yazarın silindiği metin uygulamalarının daha çok yapılması gerekmektedir.
f. Dilin İşlevi
Dil, ortaya konulan metnin türüne göre farklı işlevler üstlenmektedir. Estetik amaçla ortaya konan edebi bir metinde dilin estetik bir işlevi varken. Başka tür bir metinde, göndergesel işlev, çağrı işlevi ya da coşku işlevi üstlenebilir.
2. Metnin Yapısı
F. de Saussure dilbilimin temellerini oluşturan Genel Dilbilimi Dersleri’nde dili bir sistem olarak betimlemişti. Sonra gelenlerse bu sisteme ufak eklemeler yaparak buna yapı adını vermeye başladılar. Ancak yapı kavramına son biçimini veren gene A. J. Greimas oldu.
Greimas, evreni anlamak için yapının büyük önem taşıdığını düşünüyordu ve insanın çevresini anlaması için farklılıkları ayırt etmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Greimas’a göre insanın kendini dünyadan ayırması ve nesnelerin ne olduğunu algılaması ancak bu biçimde olanaklıydı.
Buradan hareketle anlamın karşıtlıklardan doğduğunu ama nesneler ya da özneler arasında benzeşen yönler de olduğunu ortaya koydu. Söz gelimi siyah, beyaz’ın varlığıyla anlam kazanıyordu. Siyah ve beyaz neredeyse birbirinin tersi iki renk olmasıyla birbirinden ayrışıyordu ancak ikisi de bir renk olmasıyla bağlaşım ilişkisi içindeydi. Bu ilişkiler göstergebilim çözümlemelerinde matematiğe çok benzer bir biçimde aşağıdaki gibi gösterildi.
V = ayrışım
Λ = bağlaşım
3. Göstergebilimsel Çözümleme Düzeyleri
Göstergebilim çözümlemesi temelde yüzeysel düzey ve anlamsal düzey olmak üzere iki katmanlı bir biçimde yapılmaktadır. Yüzeysel düzey, anlatı düzeyi ve söylem düzeyi olmak üzere kendi içinde iki düzey daha içerir. Derin düzey ise tek bir düzeyden anlamsal-mantıksal düzeyden ibarettir. Aşağıdaki tabloda göstergebilim incelemesi yaparken kullanılan düzeyler görülmektedir.
Şimdi ilk göstergebilim çözümlememizi yapabilmemiz için bu düzeyleri ve bu düzeylerde kullanacağımız kavramları açıklayalım.
a. Anlatı Düzeyi
Kesitlere Ayırma
Bir metni göstergebilimsel çözümlemeyle inceleyeceksek önce metni kesitlere ayırmamız gerekmektedir. Metni kesitlere ayırırken izlenecek belirli bir sıra ve birtakım ölçütler vardır. Aşağıda bunu maddeleştirmeye çalışalım.
- Metin görünüş olarak zaten paragraf, bölüm ya da tümce olarak bölümlere ayrılmış durumdadır. Öncelikle metnin görünüşüne bakılır.
- “burada, şurada” gibi yer belirten tümceler de metni kesitlere ayırırken bakacağımız ikinci adımdır.
- Bunun yanında daha önce metindeki bir eylemi yapan ya da eylemden etkilenen olarak tanımladığımız yeni bir eyleyenin, yardımcı ya da engelleyici rolünde metne girişi de kesitleri ortaya çıkarmada bakacağımız üçüncü adımdır.
Anlatı İzlencesi
“Her anlatı metninde bir “önce” bir “esnasında” bir de “sonra” diyebileceğimiz bölümleri gözlemlemek olanaklıdır. Söz gelimi Camus’nun Yabancı romanını düşündüğümüzde önce kahramanın annesi ölür ve bir kız arkadaş edinir. Esnasında ise Araplardan birini vurur. Sonrasındaysa bu olayın sonuçlarıyla karşılaşır.
Bu bölümlerde geçişli ve dönüşlü dönüşümler vardır.
Geçişli dönüşüm: Eğer özne kendi eylemi sonucunda bir dönüşüm yaşıyorsa bu geçişli bir dönüşümdür.
Dönüşlü Dönüşüm: Eğer özne başkalarının eylemiyle bir sonucu yaşıyorsa bu da dönüşlü bir dönüşümdür.
Şimdiye kadar öğrendiklerimize bakacak olursak göstergebilim çözümlemesi yapabilmek için metni kesitlere ayırdık. Metinde önce, esnasında ve sonra olarak adlandırdığımız üç bölümü belirledik. Elimizde 1’den 6. kesite kadar önce, 6’dan 15. kesite kadar esnasında, 16. kesitten 21. kesite kadar olan yer de sonra biçiminde bir çözümleme olması gerekiyor.
Şimdi önce, esnasında ve sonra bölümlerinin her birini Greimas’ın eyleyenler şeması adını verdiği bir şema üzerinde göstermemiz gerekiyor.
Ancak bu gösterimi elbette sezgilerimizle değil belirli ölçütler ve kavramlar doğrultusunda yapıyoruz. Şimdi gelin bu ölçüt ve kavramlara yakından bakalım.
Eyleyen ve Oyuncu: Eyleyen sadece eylemi yapan özne konumundayken; oyuncu bu öznenin anlatıda üstlendiği rolü anlatmaktadır. Gene Camus’nun Yabancı’sından örnekle kahraman bir özne olarak eylemi yapan bir eyleyenken zayıf, özgürlüğüne düşkün bir insan olmasıyla oyuncu rolündedir.
Gönderici: Gücü elinde bulunduran ve özneyle sözleşme anlaşması yapan, bir nesneyi ya da özneyi, ana özneye ulaştırma amacı taşıyan eyleyendir.
Nesne: Anlatı için önem taşıyan bir arzu nesnesi ya da bir edimi yapmaya olanak sağlayan edinç nesnesi olarak karşımıza çıkan kavramdır.
Alıcı: Kimi zaman özneyle aynı kişidir. Göndericinin eyleminden etkilenir.
Özne: Eylemi gerçekleştiren sonunda da bir yaptırımla karşılaşan kişidir.
Karşı Özne: Özneyle aynı nesneyi ya da kişiyi elde etmek isteyen kişidir.
Yardım Edici: Öznenin arzu ettiği şeye ulaşmasına yardım eden kişi ya da nesnedir.
Engelleyici: Öznenin arzu ettiği şeye ulaşmasına engel olan kişi ya da nesnedir.
Tanımladığımız kavramları örneklendirecek olursak Camus’nun Yabancı adlı romanını aşağı yukarı şu biçimde gösterebiliriz.
Anlatı İzlencelesinin Evreleri
Eyletim, edinç, edim ve yaptırım olmak üzere dört anlatı evresi vardır. Bu anlatım evelerinin hepsinin kiplikleri vardır. Kiplik her evrede değişebilmekte ve metnin ana izleğine etki etmektedir.
“Kiplik, bir sözcenin yüklemini değişikliğe uğratan şeydir.”[5]
Hilmi Uçan’ın Yazınsal Eleştiri ve Göstergebilim kitabından doğrudan alıntı ile altı kiplik vardır. “Mecbur olmak, istemek, gücü yetmek, bilmek, yapmak ve olmak. Bunlar anlatılara göre yapmaya mecbur olmak, yapmaya mecbur olmamak, yaptırmak, oldurmak, yapabilmek, yapmayı bilmek kipliklerine de dönüşebilir.” Şimdi anlatı evrelerine bakalım.
Eyletim: Bir gönderici, olası bir ana özneyi bir eylemi yapmaya ikna edebilir ya da onu eylemi yapmaya yöneltebilir. Bu ikna ediş ya da yöneltme gönderici ile olası özne arasında bir sözleşme gerçekleştirir ve eylemin yapılması için bir çaba başlar. Buna eyletim denir. Anlatı izlencesi bu eyletim ile başlar. Eyletimde tahmin edileceği üzere yaptırmak kipliği vardır.
Edinç: Bir eylemin gerçekleşmesini sağlayacak bilgiye, güce sahip olmak durumudur. Bu evrede yapabilmek, gücü yetmek kipliği vardır. Kimi zaman bir edimi gerçekleştirmek için bir edinç nesnesine gereksinim duyulabilir. Bir benzetmeyle açıklayacak olursak, kağıda yazı yazabilmek için bir kaleme gereksiniminiz vardır. Bu kalem edinç nesnesi olarak adlandırılır. Yazı yazmayı bilmek ise edinç evresini temsil eder.
Edim: Yapmak kipliği ile biçimlenen bu evre, eylemin yapıldığı evredir.
Yaptırım: Bu evre anlatının sonucunu temsil eder. Eğer özne arzu ettiği şeye ulaşabilmişse ödüllendirilir ulaşamamışsa cezalandırılır.
Yukarıda anlattığımız anlatı izlenceleri çözümlemelerde aşağıdaki sembollerle gösterilmektedir.
Ö özneyi
G göndericiyi
è bir ilişkiyi
N nesneyi
V bir ayrışımı
Λ bir bağlaşımı temsil eder.
Çözümlemelerde ise bu semboller kullanılarak anlatı aşağıdaki gibi formülüze edilebilir.
b. Söylem Düzeyi
Söylem düzeyi, kurgudaki eyleyenlerin oyuncuya dönüştüklerinde üstlendikleri roller ve metnin mutsuzluk, kötümserlik ya da sevgi gibi ana figürlerinden hareketle oluşan düzeyidir. Bu ana figürler ve oyuncular doğrultusunda anlam, mutluluk/mutsuzluk, yaşam/ölüm, cimrilik/bonkörlük gibi karşıtlıklardan doğar ve metnin derin yüzeyine giden kapı aralanır.
c. Mantıksal-Anlamsal Düzey
Anlatının derin düzeyini oluşturan mantıksal-anlamsal düzey, metnin yapısından hareketle yüzeysel yapıda ayrışım ve bağdaşım durumunda olan ilişkilerin, söylemsel düzeyde ortaya çıkan karşıtlıkların yaşama uyarlanarak büyük ölçekli bir biçimde çözümlenmesi ile oluşur.
Bu düzeyde yerdeşlik adı verilen kavramdan yararlanılır. Yerdeşlik, bir metinde aynı kavram alanına ait sözcüklerin sıklıkla tekrar etmesi sonucu metnin ne hakkında olduğunu anlamamızı ve yorumumuzu buna göre yapmamızı sağlar.
Sonuç olarak; önce, esnasında ve sonra bölümleri biçiminde üç ana bölüme ayırdığımız anlatının her bir bölümünü öğrendiğimiz kavramları kullanarak yüzeysel ve derin yapıda ayrı olarak çözümleyip betimledikten sonra Greimas ve Courtes’in ortaya koydukları göstergebilim dörtgeni[6] ile metnin anlamı şemalaştırılmaya çalışılır.
Göstergebilim Dörtgeni
Bu dörtgen metnin karşıtlıklarını ve mantıksal düzenini ortaya koymak amacıyla şu biçimde görülmektedir.
Bu şemada iki yol vardır. İlk yol, üreticiden üretici olmayana oradan da tüketici olana doğru ilerler ki bunun sonu yalana çıkar. İkinci yol ise tüketici konumundan tüketici olmayan ardından da üretici konumuna geri döner ve bu yolun sonu gerçeğe çıkar. Yolların dönüşlü ya da geçişli dönüşümlerle oluştuğunu belirtmekte de yarar var. Bu kavramsal tanımlamanın çok havada kaldığını tahmin ederek bu göstergebilimsel dörtgeni Camus’nun Yabancı’sına uygulamaya çalışalım.
Camus’nun Yabancı’sına ilişkin çizdiğimiz göstergebilim dörtgeninde iki yol vardır. İlk yol kahramanın özgür olduğu ardından özgür olmadığı ve tutsak olduğu yoluna gider ki bu gerçektir. İkinci yol ise kahramanın tutsak olduğu konumdan başlar tutsak olmadığı konuma gider ve sonu yalandır.
Bir Çözümleme Örneği
Hilmi Uçan, kitabında Maupassant’ın iki öyküsünü göstergebilimsel olarak çözümlüyor ve bu işin nasıl yapılabileceğini somutluyor. Onun dışında kitap, çözümleme konusunda pratik kazanmak ve göstergebilimi eğitim ortamlarına uyarlamak için de okuru birçok örnek metinle buluşturuyor.
Kitap, göstergebilim gibi üst dil kullanımının yoğun olduğu akademik bir alanda bile akıcı bir okuma sunuyor ve Hilmi Uçan’ın entelektüel kişiliğini yansıtan çok da metinle karşılaştırıyor.
Önerilen Kitaplar
- Tahsin Yücel – Göstergeler
- V. Doğan Günay – 21. Yüzyılda Göstergebilim
- V. Doğan Günay – Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması
- Hilmi Uçan – Yazınsal Eleştiri ve Göstergebilim
Kaynaklar
[1] CASTEX et SURER, Manuel des Etudes Litteraires, XIXieme Sciecle, Hachette, Paris, 1979, s.170.
[2] F.de SAUSSURE, Cours de Linguistique Generale, Payot, Paris, 1978, s.33.
[3] L.Lenny’den aktarak K. Aktulum, Metinlerarası İlişkiler, Öteki Yayımevi, Ankara, 1999, s.43.
[4] A.J. GREIMAS – J.COURTES, Semiotique. Dictionnaire Raisonne de la Therie du Language, Tome:1, Hachette, Paris, 1986, s.3.
[5] A.J. GREIMAS – J. COURTES, Semiotique. Dictionnaire Raisonne de la Theorie du Language, Tome:1, Hachette, Paris, 1986, s.230.
[6] A.J. GREIMAS – J. COURTES, Semiotique. Dictionnaire Raisonne de la Theorie du Language, Tome:1, Hachette, Paris, 1986, s.29-30.
Dipnotlar Dışında Yararlanılan Kaynaklar
https://www.kitapyurdu.com/kitap/genel-dilbilim-dersleri/20506.html
https://maiotik.com/metindlbilime-giris/
https://www.kitapyurdu.com/kitap/yazinsal-elestiri-ve-gostergebilim/80755.html