Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı adlı kitabının incelemesini buradan dinleyebilirsiniz.
İçerik Özeti
Bu içerikte çağdaş Türk yazınının en önemli yazarlarından biri olan Oğuz ATAY’ın hocası Mustafa İNAN’ın yaşamını anlattığı Bir Bilim Adamının Romanı’nı inceleyeceğiz.
Okuma Süresi: 10 dakika.
Kitap Hakkında Bilgiler
ISBN: 9789754700671
Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 283
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13 x 19.5 cm
Bir Bilim Adamının Romanı, biyografik roman türünde ülkemizin mihenk taşı sayılabilecek yapıtları arasındadır. Öncelikle romanın yazılışından söz etmek, ardından da romanın içeriğine dair özet ve yorumlar üzerinde durmak faydalı olacaktır.
Mustafa İnan’ın oğlu Hüseyin İnan’a ait sonsöz bölümünden anladığımız kadarıyla eser, TUBİTAK tarafından Anadolu’nun kabiliyetli ama olanakları kısıtlı gençlerini bilime özendirmek ve Mustafa İnan’ın zorlu hayat mücadelesini toplumla paylaşmak amacıyla yazdırılmaya karar verilmiştir. Bunun içinse o dönem Tutunamayanlar romanı ile TRT Roman Ödülü’nü kazanmış ve Hüseyin İnan’la da tanışıklığı bulunan Oğuz Atay’a rica götürülmüştür. Bu ricayı kıramayan Atay, Mustafa İnan’ın eşi Jale İnan tarafından tasniflenen belgeler ve yaptığı söyleşilerin ışığında Bir Bilim Adamının Romanı yapıtını ortaya çıkarmıştır.
Romanın yazımı sırasında Oğuz Atay çeşitli sıkıntılarla karşılaşmıştır. Bu sorunların en önemlisi yine sonradan ifade ettiği üzere kitaba uygulanan sansürleme işlemidir. Atay, hocası Mustafa İnan’ı yarı tanrısal bir biçimde değil, olumlu-olumsuz tüm özellikleriyle yani bir insan olarak yazmak peşindeydi. Asıl anlatma gayesi ise savaşın tam ortasında yokluk içinde dünyaya gelmiş taşralı hocasının, yaşamı boyunca göstermiş olduğu çabasıydı. Bunu kitapta da görüyoruz ancak Mustafa İnan’a ilişkin olumsuzlanan tek noktanın bünyesinin zayıflığı olduğu göz önüne alındığında Oğuz Atay’ın kitabı yazmaya başlarkenki amacını tam anlamıyla gerçekleştiremediğini görüyoruz. Ricalar sonunda kitabın birçok bölümünün çıkarıldığını yazarın bizzat kendisinden öğreniyoruz.
“İyi bir hayat hikâyesi yazmak, bir hayat yaşamak kadar zordur.”
Bunun yanında Mustafa İnan’ın hocalığı ve öğrenciliğinden bahsedilirken Türk eğitim sistemine dair önemli eleştirileri romana eklemeyi başarıyor ama Oğuz Atay. Bu bakımdan kitap, anlatılan dönemin eğitim öğretim süreçlerine dair önemli bir tarihi kaynak. Öyle ki zamanında MEB tarafından bugün farklı boyutlarına gelen eleştiriler nedeniyle kaldırılmış “100 Temel Eser” arasına bile alınmış ve bakanlığa bağlı çalışan öğretmenler tarafından okunması da tavsiye edilmiş.
İncelemeye geçelim. İlk yanıtlamamız gereken Oğuz Atay kimdir?
Oğuz Atay Kimdir?
Milletvekili bir babanın oğlu olarak 1934 yılında Kastamonu’da dünyaya gelen Oğuz Atay, hep iyi okullarda eğitim aldı ve babasının da yönlendirmesiyle İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre mühendis olarak çalıştıktan sonra 25 yaşında öğretim elemanı olarak Yıldız Teknik Üniversitesine girdi. 37 yaşında Tutunamayanlar’ı yayımladı, 38 yaşında bu ilk romanıyla TRT Roman ödülünü aldı ve 39 yaşında doçent oldu.
Eleştirmenler tarafından Türk çağdaş yazınının en seçkin yazarlarından biri olarak anılan Oğuz Atay maalesef erken yaşta(43) yaşama veda etti ve yaşarken kıymet görmeyen romanları ölümünden sonra onlarca baskı yaptı. Bu sanki yazarın kendi kaderinin de bir tutunamayan olduğunu gösterir kadersel bir durum.
(TRT’nin yayımladığı siyah beyaz 1 dakika 20 saniyelik kısa bir Oğuz Atay belgesel-röportajı.)
Oğuz ATAY, Türk edebiyatının yetiştirmiş olduğu en önemli romancılardandır. Kendine özgü üslubu, kurgulama tekniği ve inanılmaz gözlem gücüyle edebiyatımızın olağan akışına verdiği olağanüstü yön daha onlarca yıl alkışlanmaya devam edilecektir.
Bir Bilim Adamının Romanı Özeti
Yapıt iki bölümden oluşmaktadır. Mustafa İnan’ın doğumundan öğrencilik yaşamının sonuna kadar olan yaşamı birinci bölümde, hocalığından ölümüne kadar olan yaşamı da ikinci bölümde anlatılmıştır. Romanın başlama noktası ve anlatıcı seçimi tabiki tesadüf değildir. Taşradan gelmiş olması muhtemel bir öğrenci üniversiteye giriş sınavlarında aldığı sonucu öğrenmek üzere üniversiteye gelir. O anlarda ise okulda Mustafa İnan adına ödül töreni düzenlenmektedir ve hocanın eşi Jale İnan bizzat dönemin Cumhurbaşkanından eşi Mustafa İnan’a verilen ödülü almaktadır. Sözü edilen genç ile üniversitede hoca olan yaşlı bir profesör -isimleri okurla paylaşılmamıştır- bu törende karşılaşırlar. Profesör ile bu delikanlı arasında Mustafa İnan’ın hayatı üzerine bir konuşma başlar. Bir süre sonra bu sohbetler romanın kendisi haline gelecektir.
Bir Bilim Adamının Romanı Konusu
Bilirsiniz öykü, olay üzerine odaklanırken roman ise karakterlerin üzerine odaklanan bir yazın türüdür. Mustafa İnan’ın yaşam öyküsünün anlatıldığı romanın konusu ise doğal olarak Mustafa İnan ve onun karakteridir. Şimdi gelin yanıtlayalım. Mustafa İnan Kimdir?
Mustafa İnan Kimdir?
Mustafa İnan, 24 Ağustos 1911’de postacı bir baba ve ev hanımı bir annenin oğlu olarak Adana’da dünyaya gelmiştir. Aslen Malatyalı olup babasının Adana’ya gelmesi üzerine çocukluğunun önemli bir bölümünü burada geçirmiştir. Adana’nın işgali sebebiyle Konya’ya göç etmek zorunda kalmış olsalar da daha sonra işgalin bitmesiyle evlerine dönebilmişlerdir. Çocukluğuna dair romanda vurgulanan noktalardan biri çekilen geçim sıkıntısıdır. Bir başka önemli öge de Mustafa İnan’ın çocuk yaşta kendini göstermeye başlayan üstün zekasıdır. Arkadaşlarına nazaran not tutma alışkanlığı olmayan, en karışık hesapları bile kafasından yapabilen bu çocuk, babası tarafından adam olmaz biçiminde nitelendirilmektedir. Ömrü boyunca babasının deyimiyle adam olmak için çabalamış, kendince bunu başarmış ancak babasının ne yazık ki bunu görmeye ömrü izin vermemiştir.
Adana Lisesi’ni yatılı okuyan Mustafa İnan burada da pratik zekâsı ve güçlü belleğiyle dikkat çekmiştir. Öyle ki bazı hocaları derslerinde öğrencilerinin anlamadığı birçok noktayı ona anlattırmıştır. Kendisinin matematik alanında bir bilge olarak kabul görmesi de aslında lise yaşamına dayanır. Üst sınıflara bile birçok konuda ders anlatmıştır. Mustafa İnan bir hoca olmayı da lise yıllarında kafasına koymuş hatta lise öğrenimini üstün başarıyla bitirdikten sonra üniversite tercihini de bu yönde yapmış: akademisyen olup öğrenciler yetiştirme hayaliyle mühendisliği tercih etmiştir.
Üniversite yaşamı da başarılarla dolu olan Mustafa İNAN, mühendislik fakültesini tam notla bitiren ender öğrencilerden olmuştur. Üniversite yaşamı boyunca daha öğrenciyken birçok dersin anlatımı hocalar tarafından tıpkı lisede olduğu gibi kendisine bırakılmıştır. Aynı ses tonuyla tek düze bir anlatımla derslerini işleyen hocalarına karşı daha öğrenciyken olumsuz tavır takınmış ve bir gün hoca olup buna son vermeyi kendisine hedef olarak koymuştur. Nitekim bunu başarmış, bitirdiği fakülteye hoca, kürsü başkanı, dekan ve sonunda da İstanbul Teknik Üniversitesi’nde rektörlük görevine gelmiştir.
(Mustafa İnan’ın oğlu Hüseyin İnan’la yapılan bir söyleşi)
TUBİTAK’ın kurucuları arasında yer almış, devlet tarafından birçok kurul ve komisyonda görev verilmiştir. Hatta bizzat dönemin Cumhurbaşkanı tarafından Bayındırlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları teklif edilmiş ancak hocalık yapma isteğinden ötürü bunları geri çevirmiştir.
Aldığı diğer yöneticilik görevlerinden ötürü -rektörlük gibi- mutsuzluğunu da çok defa dile getirmiştir. Mustafa İnan, yaşamı boyunca geçim sıkıntısı çekmiş ancak prensiplerinden taviz vermemeye çalışarak hocalığı bırakmamıştır. Bir kez başarısız bir inşaat danışmanlığı niteliğinde büro açmışsa da uzun ömürlü olmayan bu işe de son vermiştir.
Yurt dışında eğitim aldığı dönemde kendisine sunulan çalışma ortam ve olanaklarına duyduğu hayranlığa rağmen ülkesine hizmet etme düsturundan vazgeçmemiştir. Ancak ülkesine döndüğünde çalışmalarını sürdürmesi için asistanları ile birlikte yalnızca küçük bir oda tahsis edilmiş, laboratuvar gibi ortamların ise adından ötesine rastlayamamıştır. Oysa kendisi eğitimin mevcut şekilde sürdürülmemesi, yalnızca tahta başında anlatılarak devam edilmemesi fikrinden asla vazgeçmeyecektir.
Mustafa İNAN’ı kendisi yapan en önemli özelliklerinden biri de mühendislik dışında her alana karşı duyduğu merak ve ilgidir. Müzik ile matematik üzerine konferanslar bile vermiştir. Öğrencilerine de çok yönlü bir gelişimden yana olmalarını tavsiye etmiştir.
Ancak Mustafa İnan, tempolu yaşamında hasta olmaya yatkın zayıf bünyesine çok iyi bakamamıştır. Hem ülke içinde hem de yurt dışında birçok geziye katılmış yaptığı incelemelerle ilgili çalışmalar yapmıştır. Rektörlük görevinin ardından Bilim Kurulu üyeliğine atanmış ve bu görevi için haftada bir Ankara’ya gitmek zorunda kalmıştır. İşte tüm bu yolculuklar ve çalışmalar bedenini yorgun düşürmüş ve İstanbul’da birkaç tedavi yöntemi uygulansa da ne yazık ki hoca faydasını görememiştir. Bunun üzerine Almanya’ya tedavi görmeye gönderilmiş ancak tedavi gördüğü Franfurt’ta 5 Ağustos 1967’de yaşama veda etmiştir.
Bir Bilim Adamının Romanı Alıntıları
Bir Bilim Adamının Romanı’ndaki en değerli eleştirilerden biri, ülkemiz gençlerinin akademisyen olma heveslerinin yok edildiğidir.
Üniversitelerde hocalık yapmak o dönem için öncelikle geçim sıkıntısı çekmeye razı olmak anlamına gelmektedir. Ayrıca yeni çıkan Üniversiteler Kanununa da göndermede bulunulmuş ve öğretim üyelerinin seçilme yöntemleri eleştirilmiştir. Yazar sözü edilen kanunla birlikte medrese mantığından üniversite yapılanmasına geçilirken, orada eğitim veren hocaların da bir gecede kim olduklarına, aldıkları eğitime bakılmadan profesör ilan edilmelerine karşı çıkmıştır.
Ayrıca öğretim üyeliğinin bir yerden sonra heyecanını yitirmiş kimselerce yürütülmesinin ülkede bilimin önüne konulmuş en büyük engellerden olduğu anlatılmıştır. Bilime dair çalışmalar yapıp araştırmalarla katkı sunmak yerine, öğrencilerini belirli kalıplarla yıllardır aynı konuları anlattıkları derslerden sorumlu tutan hocalar eleştirilmiştir. Mustafa İnan da rektör olduğu dönemde bu anlayışla mücadele için çok emek vermiş ancak kitlesel bir değişime olanak görmediğinden yöneticilik görevini bırakmıştır. Bunu ve fazlasını örnekleyen alıntılar aşağıdadır.
Bakın burada yalnızca puan sözcüğünü puvan olarak yazarak ne büyük bir eleştiri ortaya konuluyor.
“Bir süre sonra da geri dönmek istediği zaman yolunu bulamadı. Gene kaybolduk diye öfkelendi: ‘Ne olacak taşralıyız işte. Büyük kapıdaki ‘hemşerim’ bile gözlerimden anladı bunu.’ Kapılardaki yazılara baktı: sarı madenler üzerinde profesörler. Çok uzak ve düşünülmesi zor bir gelecek. Henüz kapalı kapıları vuracak kadar cesaretli değildi. Yürüdü geçti. Sonunda camlı ve aydınlık bir kapı; sıcak güneşin altında buldu gene kendini. Koca binanın çevresini dolaşıp küçük demir kapıyı aralayacaktı yenidem. “Virgüllü puvanların peşinden ayrılmamalı: üç yüz elliyi geçtik mi ne?’ Yakında bir bina daha vardı. Kapısı kalabalık. Çok sayıda yetkili. Puvan derdinden uzak oldukları belli kimseler giriyorlar içeri…” – Sayfa 12
Ya da ülkemize dönük eleştiriler:
“Profesör gözlerini delikanlıya dikti: ‘Mustafa İnan o sırada ölseydi,’ dedi, ‘belki de uzun yıllar, mekanik kolunda iyi bir öğrenciden yoksun kalacaktık, belki hiçbir zaman tanışamayacaktık. Yani demek istiyorum ki bizim ülkede her şey pamuk ipliğine bağlı. Belki de nice Mustafa İnan’lar damdan düştükten sonra bir daha kendilerine gelememişlerdir; belki de daha önceleri, doğum sırasında filan ölmüşlerdir.’ Genç adama hafif alayla bakarak gülümsedi: ‘Belki nice Mustafa İnan’lar da büyün görünmez ve görünür kazaları atlattıkları halde, ne yapacaklarını bilemedikleri için damdan düşmekten beter olmuşlardır. Ne dersin?’” – Sayfa 25
Ardından Oğuz Atay’ın o muhteşem ironi dolu eleştirel dilinden çıkmış parçalara rastlıyoruz.
“Hiçbir şeyin aslını merak etmemeli. Formülleri ezberlemeli ve bu formüllerin problemlere nasıl uygulanacağını, geçen yıllarda sorulmuş imtihan sorularını gözden geçirerek iyice bellemeli ve imtihandan bir gün sonra hepsini unutmalı. Belki böylece hayata dinç ve yıpranmamış bir kafayla atılırsın ve elektrik üretiminin artırılması konusunda ilginç tekliflerde bulunarak memleketinden milletvekili adayı olursun.” -Sayfa 67.
Oğuz Atay Kitapları
Yaptığım inceleme üzerine edindiğim izlenimler yalnızca bunlar değil ama ısmarlama yazılmış bir kitap üzerine çok fazla eleştiride bulunmaya da gerek yok. Kitabı okuduktan sonra incelediğim makale ve diğer yazılarda tüm bunlardan söz edilmiş zaten. O yüzden gelin Oğuz Atay’ın kendi yazın karakterini de dilediği gibi gösterdiği diğer kitaplarına bakalım. Yazarın ikisi ölümünden sonra yayımlanmış 7 yapıtı var:
- Tutunamayanlar
- Tehlikeli Oyunlar
- Bir Bilim Adamının Romanı
- Korkuyu Beklerken
- Oyunlarla Yaşayanlar
- Günlük
- Eylembilim
Hepsinin özenle ve derinlikle okunacağı eğitim ortamlarının düşünü kurarak, incelemeyi burada bitirir, tüm okurlara esenlikler dilerim.
Kaynakça
https://www.cnnturk.com/kultur-sanat/11-maddeyle-unutulmaz-yazar-oguz-atay?page=2
https://tr.wikipedia.org/wiki/O%C4%9Fuz_Atay
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/942910
Yazı sitemize Sultan ATSIZ tarafından gönderilmiştir.
Bir Bilim Adamının Romanı İncelemesi
Kısaca Görüşüm
Oğuz ATAY’ın romancılığını yansıtmayan ancak yazılış amacına fazlasıyla hizmet eden bu yapıt edebiyatımız için edebi biyografinin en önemli örneklerindendir.