Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda kitabının incelemesini buradan dinleyebilirsiniz.
İçerik Özeti
Bu içerikte İngiliz feminist yazar Virginia Woolf’un fikirlerini en açık ve çarpıcı şekilde aktardığı eseri Kendine Ait Bir Oda’yı inceleyeceğiz.
Kitap Hakkında Bilgiler
Çevirmen: Nurgül Polat
ISBN: 9786257784160
Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 120
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 12.5 x 19.5 cm
Kendine Ait Bir Oda, özellikle İngiliz edebiyatı hakkında önemli fikirlerin aktarıldığı feminist hareketin yapı taşlarından olan bir kitaptır. Biz de kısaca Virginia Woolf’u tanıdıktan sonra edebiyata ve kurmacaya kadınların perspektifinden bakacağız.
Virginia Woolf Kimdir?
Belki de dünya edebiyatındaki en tanınmış feminist yazar Virginia Woolf, 25 Ocak 1882 yılında İngiltere’nin Londra kentinde dünyaya gelmiştir. 13 yaşındayken annesini kaybetmiş ve yaşadığı dönemde kadınların eğitimine önem verilmediği için okula gidememiştir. Fakat bu onun okuma ve yazma yeteneğini keşfetmesine engel olmamıştır. Bu konudaki en büyük destekçisi babası ve babasının kütüphanesi olmuştur. Küçük yaşta öyküleri gazetelerde yayımlanmaya başlamıştır. Daha ileriki yaşlarda yazdığı eserlerinde kendi dönemindeki Victoria tarzı yaşamı eleştirdiği görülmektedir.
Virginia Woolf, notlarında hayatının en mutlu yıllarının 1912’de Leonard Woolf ile yaptığı evlilikten sonraki yıllar olduğunu yazmıştır. Fakat psikolojik problemleri nedeniyle kız kardeşine ve eşine birer not bıraktıktan sonra 28 Mart 1941’de ellerine ve ayaklarına taş bağlayıp evinin yakınlarındaki bir nehirde intihar ederek yaşamına son vermiştir.
Döneminin siyaseti, İngiltere tarihi ve edebiyat alanlarındaki fikirlerinin yanında dünyaca tanınmasını sağlayan, asıl yeteneği yazı yoluyla hemcinsleri için verdiği savaştır. En bilinen birkaçı Mrs. Dalloway, Orlando ve Dalgalar olan romanlarında ve birçok öyküsünde bizlere hissettirdiği bu feminizm çağrısını özellikle kurmaca olmayan, fikirlerini açıkça ifade ettiği düzyazılarında görmekteyiz. Bu yazımızda Virginia Woolf’un düzyazılarından en çok ses getiren ve en çok okunan eseri olan Kendine Ait Bir Oda’yı inceleyeceğiz. Ancak diğer yapıtlarının bir listesini de verelim.
Virginia Woolf Kitapları
Virginia Woolf yaşamı boyunca yazınsal yapıtlar ortaya koymaya çalışmıştır. Dilimize de çevrilen kitaplarının listesi aşağıdaki gibidir.
- Dışa Yolculuk
- Gece ve Gündüz
- Pazartesi ya da Salı
- Jacob’un Odası
- Dalloway
- Deniz Feneri
- Orlando: Bir Yaşam Öyküsü
- Kendine Ait Bir Oda
- Dalgalar
- Londra Manzaraları
- Flush, Bir Köpeğin Romanı
- Yıllar
- Üç Gine
- Perde Arası
- Virginia Woolf’un Günlükleri
Kendine Ait Bir Oda Özeti
Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un kadınların kurmaca yazarlığı konusundaki kısa serüveniyle ilgili araştırma yapmak için gittiği kütüphaneye yanında bir erkek olmadan alınmamasıyla başlar.
Bu girişle bile en baştan bir kadının neden bir erkeğe nazaran yazar olmak için daha çok çaba sarf etmesi gerektiği gösterilmiş olur. Eser boyunca da genel olarak her alandaki kadın ve erkek eşitsizliğinin özellikle kadınların edebiyatta yer alamamaları durumundaki etkisi sosyal, ekonomik, psikolojik etkileriyle incelenmiştir. Kadınlar neden daha az yazar, kadınların yazdıkları neden küçümsenir ve tüm bunların önüne nasıl geçilebilir gibi sorulara yanıt aranmıştır.
Kendine Ait Bir Oda Konusu
İncelemeye Kendine Ait Bir Oda kitabına adını veren fikirden başlamak yerinde olacaktır. Virginia Woolf kitabın ilk sayfalarında bize “Eğer kurmaca bir metin yazmak istiyorsa, bir kadının parası ve kendine ait bir odası olmalıydı.” der. Eser boyunca asıl amacının bizlere “Kurmaca ve Kadın” başlıklı bir yazı hazırlamak derdinde olduğunu hatırlatır. Böylece bizler kitap boyunca Woolf’un bu hazırlık aşamasına, araştırmalarına, karşılaştırmalarına, yakınmalarına ve aklından geçenlere eşlik ederiz.
Yazar kurmaca yazarlığın kadınlarla olan ilişkisiyle özellikle ilgilenir. Bunun kadınların yüzyıllardır hem fiziksel açıdan hem de zihinsel açıdan aşağı görülmesi, eğitimsiz ve parasız bırakılmaları, çok erken yaşta evlendirilmeleri ve seçim şanslarının olmaması, edebiyatla ilgilenmeleri için fırsat bulamamaları ve bulsalar da küçümsenmeleri gibi çokça sebebi vardır. Virginia Woolf tüm bunları bizlere aktarırken tarafsız olmak, kendi cinsini övmemek, erkekleri aşağılayıcı herhangi bir tabirde bulunmamak için çok özen gösterir. Çünkü onun derdi her iki cinsten hangisinin daha üstün olduğunu kanıtlamak ya da erkek ve kadınlarla ilgili kesin hükümler ileri sürmek değildir.
Kendine Ait Bir Oda’nın Konusu Nedir?
Yazar kadınların edebiyatta ne kadar var olabildiklerini inceleme aşamasında kadınların 19. yy. öncesinde yalnızca tek tük roman ve şiir kitapları yazabilmiş olmalarına karşın bu azınlığın da yine erkekler tarafından eleştirildiğini ya da yine erkekler tarafından savunulduğunu (nadiren), erkeklerin kadınlar için ve kadınlar adına yazdıklarını görmüştür. Yani kadınlar için yine erkekler düşünmüştür ve kimse kadınlara düşüncelerini yazması için olanak yaratma çabasına girmemiştir. Bu yüzden Woolf “Kadınların özgürleşmesi için erkeklerin verdikleri mücadele, özgürleşme hikayesinin kendisinden daha ilgi çekiciydi belki de.” demiştir. Kitap temelde bu konuyu ele almaktadır.
Bu noktada Woolf’un kitapta kurguladığı Shakespeare’in bir kız kardeşi olsaydı konulu kısacık hikaye oldukça ilgi çekici ve önemlidir. Virginia Woolf, Shakespeare’in kendisi kadar zeki, yaratıcı ve akıllı bir kız kardeşi olsaydı acaba o da abisi gibi muazzam eserler üretip dünyaca tanınabilir miydi? diye sorgulamıştır. Fakat kız kardeş erken yaşta evlendirilip bu minik hikayenin sonunda çok zeki, yetenekli ve yaratıcı olmasına rağmen hiç kimse tarafından tanınmadan ve keşfedilmeden hayata veda etmiştir. Çünkü imkanı, parası, zamanı, odası yoktur. Woolf’un “Kadınlar yarasalar gibi ya da baykuşlar gibi yaşar, yaratıklar gibi çalışır, solucanlar gibi ölürler…” cümlesi işte bu küçük hikayeyle anlam bulur.
Eserde kadınlar üzerine düşünen ve yazan birçok erkekten, kurgu roman yazarı olan birçok kadından bahsedilir. Woolf kendince en önemlilerinden kronolojik bir sırayla ve özenle bahsetmiştir. Hepsinde üzerinde durduğu nokta, kadınların edebiyata yönelmesi ve yönlendirilmesinin yanında kadınların nasıl yazdığı ve nasıl yazması gerektiğidir. Kadın gibi yazmak, kadınca yazmak çoğu zaman küçümsenmiştir. Bu durum, yazar kadınların kitaplarına, dillerine, üsluplarına yansımıştır. Woolf bu durumu “Bu kısa ve öz olma durumu yazarın bir şeylerden korktuğu anlamına gelebilirdi; “duygusal” olmaktan korkuyordu belki, ya da kadınlar tarafından yazılanların çiçeksi olarak adlandırıldıklarını hatırladığı için bolca diken çıkarmıştı ortaya.” sözleriyle gizli bir öfke ve sitemle belirtir. Ona göre edebiyatın cinsiyeti yoktur, yazarların cinsiyetleri vardır ve bu ayrım eserlere yansıyabilir çünkü çeşitlilik bu şekilde sağlanır.
“Kadınlar erkekler gibi yazarsa ya da onlar gibi yaşayıp onlar gibi görünürse çok yazık olacaktır; dünyanın uçsuz bucaksız ve farklılıklarla dolu olduğunu düşündüğümüzde, iki cinsiyet bile yetersiz kalıyorsa yalnızca bir tanesiyle nasıl idare ederiz? Eğitimin benzerliklerden ziyade farklılıkları ortaya çıkarıp desteklemesi gerekmez mi?”
Buraya kadar değindiğimiz noktalardan Virginia Woolf’un edebi anlatıma bakış açısını “Yazan birinin cinsiyetini düşünmesi ölümcüldür.” cümlesiyle kısaca özetleyebiliriz ve kadınların da bu ayrımsız edebiyatın bir parçası olabilmesi için fikir dünyalarının geliştirilmesine olanak sağlanmalıdır diyebiliriz. Aksi takdirde Woolf da Davies gibi çocuklar büsbütün istenmez olduğunda kadınların da büsbütün gereksiz olacaklarına inanır ve korkar. Bu yüzden kadınların evlenip çocuk yapmak ve ev işlerini görmekten başka görevler edinip yeteneklerini sergileyip başka alanlarda dünyaya fayda sağlamaları gerektiğini düşünür.
Kendine Ait Bir Oda Alıntıları
Virginia Woolf için bir kitap mutlaka bir fikir vermelidir. Kadınlara olanak verildiğinde elbette edebiyata ve diğer kadınlara yön verecek yepyeni fikirler üretebilirler. Eserde dünyaca tanınmış, kısıtlı zaman ve mekan içerisinde çok başarılı eserler yazmış olan Jane Austen, Aphra Behn, George Eliot, Emily ve Chalotte Bronte gibi birçok kadın yazardan söz edilmiştir. Bir 19. yy. yazarı olan Virginia Woolf, kendi döneminde başlayan kadın hareketlerinin en azından 16. yy.’da başlamış olmasıyla bugün edebiyatta çok farklı ve daha ileri noktalarda olunabileceğini savunmuştur. Ona göre geri kalan zamanda kadınlar kendileri gibi olmaktan korkmamalı ve başkalarının fikirleri için kendi değerlerini değiştirmemelidir.
“Sizden sorumluluklarınızı unutmamanızı, yükselmenizi, daha ruhsal olmanızı rica etmeliyim; ne kadar şeyini size bağlı olduğunu ve gelecek üzerinde ne kadar etkili olduğunuzu hatırlatmalıyım.”
Virginia Woolf, yalnızca yüzyıllardır en azından kendi ülkesinde gördüğü kadarıyla kadınların yaşam biçimlerine erkeklerin yön vermesinin tezatlığını ve bundan sonrası için bir şeyler yapılabileceğini anlatmak ister.
“Onların (erkeklerin) eğitimi de bir bakıma en az benimki kadar hatalıydı. İçlerinde büyük kusurlar doğurmuştu.”
Yapıtta döneme ilişkin politik göndermeler de var:
“Goethe onları yüceltirken Mussolini küçümsüyordu. İnsan kafasını nereye çevirse orada kadınlar hakkında düşünen, ancak bambaşka düşünen erkekleri görür.”
Bir sonraki incelemede görüşene dek kendinize iyi bakın.
Kaynaklar
https://eksisozluk.com/virginia-woolf–73658
https://tr.wikipedia.org/wiki/Virginia_Woolf
https://filmhafizasi.com/saatlere-sikisan-hayatlar-the-hours/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/469306
Kendine Ait Bir Oda İncelemesi
Kısaca Görüşüm
Her şeyden önce gerçekten insanın kendine ait bir odası olmalı. Virginia Woolf’tan kadın ve kurmaca düşüncesi üzerine okunması gereken bir yapıt.