Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi İncelemesi – Şevket Pamuk

Şevket Pamuk’un Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi kitabının incelemesini buradan dinleyebilirsiniz.

İçerik Özeti

Bu yazımızda Şevket Pamuk’un Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi kitabının ilk iki bölümünü özetlemeli bir yaklaşımla ele alacak ve temel ekonomik istatistikleri açıklayarak yorumlamaya çalışacağız.

Okuma Süresi: 8 dakika

Kitap Hakkında Bilgiler

ISBN: 9786254295591
Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 352
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 15.5 x 23 cm

Ergenlik yıllarımda anladığım anlamadığın birçok belgeseli oburca tükettim. O belgesellerden birinde -sanırım Michael Moore’un bir belgeseliydi – ekonominin aslında o kadar da karmaşık bir şey olmadığı, karmaşık görünmesi için birçok matematiksel işlemle basit ve çarpıcı bir gerçeğin üstünün örtüldüğü söyleniyordu.

Peki gerçekten öyle mi?

Öncelikle 21. yüzyılda hiçbir şey basit değil sevgili okur. Sonra ekonomi, bu kadar çok konuşulmasına rağmen temel kavramları bile yeteri kadar bilinmeyen bu nedenle dünyanın her yerinde iktidardakilerin de muhalefettekilerin de seçmenlerini başarıyla manipüle etmesine yarayan bir kavram. Ancak biliyoruz ki bilimsel düşünce temel kavramları doğru bilmekle olanaklı.

Ezbere söylenen ancak detayları umursanmayan birçok istatistik var. Merkez bankası rezervleri mesela. Elbette bir ülkenin ekonomisini ve halkının ulaştığı refah seviyesini göstermesi açısından çok önemli ancak detayları olmadan yetersiz. Söz gelimi bir ülke yurt dışından döviz getirerek ve yatırım alarak Merkez Bankası rezervlerini artırabilir ancak bunu yaparken hangi yükümlülüklerin altına girdiği rezervlerden daha önemli bir veriyi oluşturur. Şöyle düşünelim: Güzel bir ev aldık ancak büyük de borca girdik. Bu durumda rezervimizin eksi olmasında bir sorun yok. Zamanla borçlar ödenir. Ancak rezervimiz eksi kalmasın diye evi satmanın da anlamı yok. Bu nedenle yükümlülükler ve ana haber bültenlerinde açıklanmayan detaylı veriler de büyük önem taşımakta. Örneğin yıllardır gayri safi milli hasılamız diğer ülkelerle karşılaştırılır durur. Ancak bu kavramlar tam olarak ne ifade etmektedir?

Gelin şimdi saygın ekonomi profesörümüz Şevket Pamuk’un Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi kitabından hareketle temel kavramlara yakından bakalım.

Gayri Safi Milli Hasıla Nedir?

Gayri safi milli hasıla, belki de en çok bilinen ekonomi kavramlarından biri ve evet bir ülkede kişi başına düşen ortalama yıllık gelirin dolar cinsinden ifade edilmesiyle elde ediliyor. Dünya genelinde son 200 yılda bireylerin ortalama yıllık gelirlerinde hayli çarpıcı artışların ve muazzam farkların ortaya çıktığını görmek olanaklı.

İstatistikler insan refahını tam olarak yansıtmadıktan sonra anlamsız.

İstatistikler insan refahını tam olarak yansıtmadıktan sonra anlamsız.

İnsanlık, Sanayi Devrimi’ne kadar yıllık ortalama gelirinde çok hacimli artışlar yaşamamış. Roma İmparatorluğu’nun ya da Osmanlı İmparatorluğu’nun parlak dönemlerinde yer yer dört katına kadar çıktığı olmuş ancak 1800’lü yıllara kadar insanlığın ortalama yıllık gelirlerinde devasa artışların olmadığını ve aşağı yukarı aynı kaldığını biliyoruz. Sanayi Devrimi gerçekleşene dek…

Kişi başına düşen yıllık dolar miktarı ile satın alma gücü arasında fark var.

Kişi başına düşen yıllık dolar miktarı ile satın alma gücü arasında fark var.

Sanayi Devrimi’yle birlikte son 200 yılda insanların ortalama yıllık gelirleri tam 8 kat arttı. Fakat 200 yıl önce en gelişmiş ülke ile en yoksul ülke arasında en fazla 3-4 kat fark bulunurken bugün bu fark 60 kata kadar çıktı[1]. Dünya genelinde zenginlik artarken eşitsizlik de hayli arttı. Aşağıdaki grafikte Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkenin gayri safi milli hasılasının yıllara göre değişimini görebilirsiniz:

Dünyada Kişi Başına Düşen Gelir (Kaynak)

Dünyada Kişi Başına Düşen Gelir (Kaynak: Maddison, Angus (2007), Historical Statistic for the World Economy, 1-2005, OECD Development Studies Centre, Paris)

Bütün ülkelerde genel olarak ikinci dünya savaşından sonra hızlı bir büyüme ve yıllık ortalama gelirlerde artış gerçekleşmiş. Grafikte yer almıyor ama Türkiye’nin 2020 yılında kişi başına düşen ortalama yıllık geliri Dünya Bankası’nın açıkladığı verilere göre 8538 dolar[2]. Yani 2021 yılında dolar kurunda yaşanan çarpıcı artışı dışarıda tuttuğumuzda bile 2010 yılından 2020 yılına kadar kişi başına düşen ortalama yıllık gelirimiz neredeyse 2 bin dolar erimiş.

Dolar ekonominin temel hesaplama araçlarından biri.

Dolar ekonominin temel hesaplama araçlarından biri.

Ancak gayri safi milli hasılanın birçok şeyi açıklamada yetersiz kaldığı fark edildi. Söz gelimi bir ülkede gayri safi milli hasılayı yansıtan kişi başı yıllık ortalama gelir 10 bin dolar olduğu halde toplumun büyük bir bölümünün yıllık 6 bin dolara bile ulaşamadığı durumlarla karşılaşılıyordu. Refah seviyesini ölçmek için önemli olanın toplam zenginliğin kişilere bölünmesiyle elde edilen ortalama değil, bu zenginliğin tabana ne kadar eşit dağıtıldığı ortaya çıktı. Zenginliği tabana yaymadığınız zaman da ekonomik gelişme oluyordu ancak sürdürülebilir olmuyordu.

Diğer taraftan dolarla hesaplanan gayri safi milli hasıla refah düzeyiyle çok yakından ilgili olsa da bir ülkedeki satın alma gücünü açıklamakta yetersiz kalıyordu. Söz gelimi ABD’de bir dolara bir ekmek alınırken Türkiye’de üç ekmek alınabiliyordu. Bunun için ekonomistler satın alma gücünü yansıtan satın alma paritesi kavramı üzerinde durmaya başladılar.

Satın Alma Paritesi Nedir?

Satın alma paritesi bir ülkedeki vatandaşların yıllık gelirleri ile yurt içindeki alım güçlerini hesaplamak için kullanılan bir terim. Türkiye’de dolar ve Türk lirası arasındaki değer farkı çok olsa da satın alma gücü, dolar kuruna kıyasla görece iyi durumda. Aşağıdaki grafikte Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostats) tablosundan hareketle Türkiye’nin 2021 yılında bazı dünya devletleri arasındaki satın alma gücünü gösteren sıralamayı görebilirsiniz.

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi'nin 2021 Satın Alma Paritesi (Kaynak)

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin 2021 Satın Alma Paritesi (Kaynak)

Ancak satın alma paritesi de refah düzeyinin hesaplanması için yeterli veri sunmuyordu. Bu paritelerin hesaplanmasında felsefi sorunlar meydana gelmeye başladı. Bilgisayar ve benzeri ürünler kur farkından çokça etkileniyordu. Üstelik vergiler bu farkı daha da artırdı. Hesaplamalar eskisi gibi domates ve ekmekle yapılamaz hale gelince işler karıştı. Ekonominin; eğitim, ulaşım ve sağlık gibi kavramlarla yakından ilgili olduğu ve birbirlerini etkiledikleri daha da belirginleşti. Sonunda Birleşmiş Milletler insan gelişmişlik endeksi adı verilen endeksi yayımladı.

İnsan Gelişmişlik Endeksi

Ekonomiyi büyütmenin nihai amacı insan refahını artırmaktır. Ekonomik büyümenin sağlamasını yapmak ya da bu verilerin insanın gerçek refahını temsil edip etmediğini görmek için Birleşmiş Milletler tarafından insanların eğitim, ulaşım ve sağlık olanaklarına erişimini de gözeten insan gelişmişlik endeksi ortaya kondu.

“İnsani gelişme, insanların ve toplumun seçeneklerinin genişlemesi ve böylece çalışmak zorunda olmadığı zamanı da artırarak daha özgür bir biçimde yaşayabilmeleri, yeteneklerini diledikleri biçimde kullanabilme özgürlüklerinin artması olarak tanımlanıyor”[3]

Hesaplanması da hayli ilginç. Gelir düzeyi yükseldikçe gelir artışının insan gelişmişlik endeksine etkisi azalıyor. Çünkü artık önemli olan bu kaynakları doğru kullanmak ve refahı artırmak. Aşağıda Birleşmiş Milletler’e göre 2011 yılında Türkiye’nin yıllara göre İnsan gelişmişlik endeksi sıralamasını gösteren bir grafik var.

Türkiye’nin Yıllara Göre İnsan Gelişmişlik Endeksi Sıralaması

1980 2010
İnsani Gelişmişlik Endeksi 107 ülke arasında 64. 187 ülke arasında 94.
Kişi Başına Gelir 124 ülke arasında 55. 187 ülke arasında 70.
Sağlık 187 ülke arasında 129. 187 ülke arasında 80.
Eğitim 140 ülke arasında 100. 187 ülke arasında 120.

Kaynak: United Nations Development Programme, Human Development Reports, 2011

Son 30 yıldır kişi başına gelire oranla Türkiye’nin eğitim alanında olması gerektiği kadar iyi olmadığına ilişkin bir bulgu var[4].

Yoksulluk kader değil.

Yoksulluk kader değil.

Belirtmekte yarar var. 2020 yılında gene Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan rapora göre Türkiye insan gelişmişlik endeksinde ciddi bir yükselme yakaladı ve 189 ülke arasında 54. oldu[5].

İki Bölümün Genel Değerlendirmesi

Kitapta 200 yıllık bir zaman diliminin ele alınması, dünyanın ekonomik seyrinin Sanayi Devrimi’yle yakından ilgili olmasıyla ilgili. Sanayi Devrimi’nden beri her ne kadar gelir adaletsizlikleri çoğalsa da servet bundan önceki bin yıllara kıyasa daha geniş bir kitleye yayılıyor ve ortalama gelirlerimiz düşe kalka da olsa yükselme eğiliminde. Bundan 100 yıl önce ortalama insan ömrü 35 -40 yılken bugün 75 – 80 yıla doğru ilerliyoruz. Dünya tarihinin alım gücü ve refah düzeyi en yüksek nesliyiz. Büyük bir yıkım yaşanmazsa bizden sonraki nesil bizden de yüksek bir gelir düzeyine sahip olacak.

İş Bankası'ndan Şevket Pamuk imzasıyla çıkan Türkiye'nin 200 Yıllık İktisat Tarihi kitabının kapağı

İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Şevket Pamuk imzasıyla çıkan Türkiye’nin 200 Yıllık İktisat Tarihi kitabının kapağı

Elbette hiçbir istatistik hiçbir ülke için kalıcı değil ve en önemlisi yoksulluk artık hiçbir ülkenin kaderi değil. Hindistan, Çin gibi uzak doğu ülkeleri devrimsel bir ekonomik gelişme yaşadılar. Türkiye de böyle bir mucize yaratma, özellikle satın alım gücünde en üst sıralara çıkma potansiyele sahip. Yalnız şunu belirtmek gerekiyor. Ekonomik bir mucize yaratmak, Atatürk’ün amaçladığı gibi çağdaş medeniyetlerle aramızdaki farkı kapatabilmek ve üzerine çıkabilmek için en az 20 -30 yıllık bir dönemde büyümenin %5 altında kalmamasını gerektiriyor[6]. Türkiye ise geride bıraktığımız 200 yılın hiçbir alt döneminde yirmi otuz yıl boyunca ortalama %5’i yakalayamamış.

Bizlere düşen, özgür düşünceyi hakim kılmak, her alanda adaleti ve liyakati sağlayıp yalnızca sanayi ve üretim anlamında değil sanat ve bilimde de yepyeni bir çığırla nitelikli bir düzeye erişmek. Daha önce kısa sürede çok işler başaran bu ülkenin çocukları tekrar kısa sürede çok işler başarabilir. Üstelik bunun için bugün gereken kaynağa da sahibiz. Çok işler başaralım ve bu sefer bunu kalıcı hale getirelim.

Şevket Pamuk Georgia Üniversitesi'nde ders verirken

Şevket Pamuk Georgia Üniversitesi’nde ders verirken

Editörün Notu

Yalnızca ilk iki bölümün incelemesini yayımlamamım nedeni şu: Ben kendi halinde Türkçe eğitimi üzerine doktora yapan bir insanım. Hem kitap derinleştikçe yanlış bir yorum yapmaktan korkuyorum hem de okuması bile sürekli güncel verilerle kıyasladığım için hayli yorucu olan kitabın tamamını incelemenin bir dönemi alacağını hesapladım. Bu metin yalnızca sizi kitabı okumaya motive etmek için üretilmiş bir blog yazısı. Bu nedenle yalnızca ilk iki bölümün incelemesini sunuyorum. Belki dayanamazsam ileride diğer bölümlerini de yayımlarım.

Kaynaklar

[1] Maddison, Angus (2007), Historical Statistic for the

World Economy, 1-2005, OECD Development

Studies Centre, Paris.

Prichett, Lant (1997), “Divergence, Big Time”,

Journal of Economic Perspectives, c.11, s.3-17.

[2] Worldbank.org

[3] Pamuk, Şevket (2014), Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul.

[4] Pamuk, Şevket (2014), Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul.

[5] https://www.tr.undp.org/

[6] Pamuk, Şevket (2014), Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul.

Dipnot Verilmeden Bağlantı Olarak Yararlanılan Ya da Metni Yazarken Faydalanılan Kaynaklar

Wikipedia

Maddison, Angus (2007), Historical Statistic

for the World Economy, 1-2005,

OECD Development Studies Centre, Paris.

Prichett, Lant (1997), “Divergence, Big Time”

Journal of Economic Perspectives, c.11, s.3-17.

Worldbank

Data.tuik.gov.tr

Tr.undp.org

Pamuk, Şevket (2014), Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi,

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul.

Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi İncelemesi
  • Anlatı
  • Kurgu
  • Biçem
  • Atmofer
5

Kısaca Görüşüm

Ülkesinin dünyadaki konumunu görmek isteyen ve nasıl daha iyi olabileceğini düşünen her Türk vatandaşının mutlaka okuması gereken bir başyapıt.

Yorum Yaz