Havva’nın Düşü incelemesini buradan dinleyebilirsiniz.
İçerik Özeti
Daha önce Gak Gak Gaaak! adlı çocuk kitabıyla ağırladığımız Nefise Abalı’nın bu sefer yetişkinler için yazdığı öykülerden oluşan Havva’nın Düşü kitabını inceleyeceğiz.
Kitap Hakkında Bilgiler
ISBN :9789755844916
Yayın Tarihi :2022-10-17
Yayın Dili :Türkçe
Orjinal Adı :Havva’nın Düşü
Baskı Sayısı :1.Baskı
Sayfa Sayısı :83
Kapak :Karton
Kağıt :Kitap Kağıdı
Boyut :135 X 195
Uzun yıllar çizgi film senaristliği yaptıktan sonra Gak Gak Gaaak! adında bir çocuk kitabı çıkararak kitabı olan edebiyatçılar arasına giren genç yazar, bu kitabından kısa bir süre sonra bu sefer yetişkinler için yazdığı öykülerden oluşan Havva’nın Düşü’yle çağdaş Türk yazınına yeniden merhaba dedi.
Çizgi film senaristliğinden ve çocuk kitabı yazarlığından edindiği deneyimle sade ve özenli bir Türkçe’yle yazan Nefise Abalı’nın öykülerini okumak bir okur için kolay ve keyifli bir deneyim. Burada “kolay”ı biraz açmak gerekiyor. Bir metnin kolay okunarak hemen kavranması yazınsal açıdan başarılı bir yapıt olduğunu göstermekte. Kolay okunabilmek her ne kadar birçok okur tarafından sezilmese de bir yazarın uzun uğraşlar sonucu gelebildiği bir aşama. Nefise Abalı’nın da henüz yetişkinlere yönelik ilk yazınsal yapıtıyla bunu başarması büyük iş.
Diğer taraftan kitabın çıktığı Öteki Yayınevi’ne de ayrı bir parantez açmak gerekir. Maliyetlerin bu kadar arttığı bir dönemde, kapak tasarımı bir sanatçının elinden çıkmış, kalın karton kapaklı bir kitap basmak, hele hele bunu bir yazarın ilk kitabı için yapmak yayınevinin duyarlı bir ekip tarafından idare edildiğini düşündürüyor. Demek ki işlerini biliyorlar. Tek bir redakte hatasına bile rastlamadım. Ayrıca Havva’nın Düşü özelinde mor ve beyaz temalı kapak, eflatun bir iple kitabın genel düzenlenişine uygun bir hava yakalamış. Buna da bayıldım.
Türkiye’de yayıncılık hep ideolojik bir çerçeveden yapılıyor ya da zarar etme pahasına bir değer yaratmak gibi fedakârca çabalarla ortaya konuyor. Halbuki kâr, bu işin önemli bir boyutu. Umarım Öteki Yayınevi’nin de tanınırlığı ve satış rakamları gün geçtikçe artar.
Gelelim Havva’nın Düşü’nün yazınsal özelliklerine. Öykü kitabı; neşeli, gülümseten öykülerden gittikçe sertleşen bir tonda, çarpıcı ve karanlık bir gerçekliğe doğru giden öykülere doğru üç ana bölüme ayrılmış. Bu bölümler
- Gökten Düşenler
- Tavşan Deliğinde
- Çıkış Ne Tarafta?
Öykü kitaplarında öykülerin sıralanışını önemserim. Hatta öykü adlarında örüntüler bile ararım. Nefise Abalı’nın bu gülmeceden trajediye giden sıralaması bana insan yaşamını da anımsattı. Çocukluktan yetişkinliğe, gülmeceden trajediye…
Önsözde bile kendini belli eden alışılmamış bağdaştırmalarla bir şair gibi yazılmış öyküler var kitapta. Sözün yapısını bozan, bitişik ya da ayrı yazılan sözcüklerle yeni bir söylem üreten öykülerin dili, bazı anlarda fazla kapalı olsa da yeni ve güzel bir tercih.
“Uçurumdan taşan damla, resme sızan balon, yakınuzak, tek sayı çiftten iyidir, dağ görgüsü, üstelik beş dakika, insanlığın tüm beklentisi iki kelime, ben oradaydım, sordum, tek kelime oysa, orada açıkta benianla.” – Önsüzden.
Yazar, anlatıcısı üzerine de uzun uzun düşünmüş belli ki. Kitabın Adem ve Havva’yı anımsatan adıyla ilk öyküsü “Elma” şöyle başlıyor:
“Bugün sevgililer günü. Yarın babaannem ölecek.”
Bu çok çarpıcı bir giriş. Anlatıcısı birinci kişi ama aynı zamanda şu anı anlattığı halde zamanın ötesine geçerek ilahi bir bilme kudretine de sahip. Bu katmanlı yapı öyküye bambaşka okuma olanakları katıyor.
İyi bir yazınsal metin, anlatmak istediklerini somut yaşam gerçekliğiyle anlatır sevgili okur. Söz gelimi yazınsal bir metinde “Ona âşık olmuştum.” tümcesinden çok “Onun göz kapaklarına biriken yaşları parmaklarımla silmek istedim.” tümcesiyle karşılaşırız. Havva’nın Düşü de böyle. “Yoksul bir aileydik.” demiyor. Evin soğuk olmadığına kızını ikna etmeye çalışan bir anneden söz ediyor:
“Ev çok soğuk, üşüyorum. ‘Kansızlık var sende,’ demişti annem. Ben de ‘Bilmiyorum,’ demiştim.”
Ya da Nefise Abalı’nın birden çok duyuyu devindiren paragraflarla hızlıca kurduğu öykü atmosferi yoksulluğu bir evi betimler gibi anlatıyor.
“Bizim evin alt sokağında otururlardı. Bakkalın hemen yanında. Tek gözlüydü evleri. Duvar tarafında çift kişilik yaylı bir yatak, pencerenin önünde örtüsü çiçekli, oturduğunuzda gıcırdayan tahta bir divan vardı.” – Sayfa 16
Havva’nın Düşü’ndeki öykülerin birçoğu yazınsal alıntılarla başlıyor. Ancak bu alıntılar öykünün anlamını sınırlayan değil genişleten cinsten. Söz gelimi Oğuz Atay’ın “Siz bir rüya kahramanısınız albayım.” alıntısıyla başlayan öykü şöyle devam ediyor.
“Tam istediğim buydu. Bir rüya kafe açmak. Önceleri karşı çıktılar. Neymiş efendim, böyle bir kafe insanların ilgisini çekmezmiş, yaşadığımız bu hız çağında insanlar böyle bir şeye zaman ayıramazlarmış. Hem mantıklı da değilmiş, hıh, insanlar rüyaya yatacakmış sonra uyanacakmış, rüyasını anlatacakmış ve biz de yorumlayacakmışız. Hadi canım sen de!” – Sayfa 25
Öykü, Rüya Kafe’nin ilginç işletme girişimiyle, kimi yerlerinde kahkaha attıracak bir biçimde ilerledi. İncelemenin başında da dediğim gibi özellikle kitabın başındaki öykülerin hüzünlü bile olsa içinden neşe ve gülmece taşan yanları var. Bakın babayla sorun yaşayan bir kızın anlatıldığı öyküde bile şöyle şeylerle karşılaşıyoruz:
“Yaz biterken babam onun(kardeşinden söz ediyor) cennete gideceğinden benim de cehennemlik olduğundan emindi. İmana gelmem için elinden geleni yaptı. Her Cuma ortadan kaybolduğumda bile vazgeçmedi. Tehditler savurdu. Öte tarafta sorarlarsa ‘Benim böyle bir oğlum yok diyeceğim.’ dedi. Biliyorum, bunu yapacaktı. Cennet için oğlunu bile satabilecek biriydi babam.” – Sayfa 31
İşte bu tam Aristotales’in sevdiği gülmece, duruma değil zekaya dayalı eleştirel bir gülmece. Ancak kitap, tekrar belirteyim en başta da dediğim gibi sertleşiyor sevgili okur. Kadınlar üzerinden insan gerçekliğini ele alış biçimi kanınızı donduracak cinsten. Kitap okuduğu için babası tarafından cezalandırılan bir kız çocuğu anlatılıyor aşağıda:
“Şöminenin kenarında asılı duran demir çubuğu alıp ocakta kızdırdı.
‘Hayır babacığım, n’olur bir okumayacağım. N’olur babacığım. Geçen sefer çok canım yandı.” – Sayfa 72
Dediğim gibi sert. Gülmeceden karanlığa doğru bir gidiş bu.
Havva’nın Düşü, birçok yönden beni heyecanlandıran bir öykü kitabı oldu. Biliyorsunuz Türkiye’de bütün düşün işleri aslında çok kısır bir çerçevede gerçekleşiyor. Söz gelimi dizilerin senaryoları bir avuç insan tarafından yazılıp duruyor. Romanlar konusunda özellikle iyi roman yazan bir avuç insanla yazın çevremiz büyümeye çalışıyor. Ancak son yıllarda bunun geliştiğine ve zenginleştiğine tanık oluyoruz.
Nefise Abalı da bu zenginleşmenin en büyük örneklerinden biri. Gelecekte belki romanlarını okuyacağımız, senaryosunu yazdığı filmleri izleyeceğimiz bir yazar. Onun külliyatını onunla beraber okuyarak olgunlaşmak ve entelektüel yolculuğuna tanık olmak büyük keyif.
NOT
Kitaptaki Rapunzel ve Şey öyküsü bana Pelin Esmer’in yönetmenliğini yaptığı Gözetleme Kulesi’ni anımsattı. Havva’nın Düşü’nü sevenler aşağıda afişini paylaştığım filmi de izlesinler bence.
NOT 2
Yazının başlarında alıntılarını sunduğum yoksulluk tarif eden pasajları düşündüm de. Memur bir ailenin çocuğu olmama rağmen özellikle kışları geceleri üşüdüğüm için hep karnım ağrıyarak uyanırdım. Sorsan kansızlık vardı bende. Ülkem ne zaman bu büyük yoksulluktan kurtulacak acaba?
Kaynaklar
https://www.otekiyayinevi.com/
Havva'nın Düşü İncelemesi
Kısaca Görüşüm
Beni sonraki kitapları için de heyecanlandıran bir öykü kitabı oldu. Nefise Abalı’nın bundan sonraki serüvenine en başından tanık olmak için mutlaka okunması gereken bir kitap.